İstiklal'in tam ortasında gibi hissediyorum kendimi internetteyken, ya da Ankara metrosunun Karanfil çıkışında. Yani oralarda ne kadar yakınsam istediğim kıyafeti almaya, istediğim yemeği yemeye, burada da o kadar yakınım istediğim bilgiye, belgeye ulaşmaya...
Düşündükçe farkediyorum ki, çok şey de alıp götürmüyor değil hani. Mesela TDK sözlüğünü ya da Britannica'yı en son ne zaman elime aldım, hatırlamıyorum. Yıllar geçti "istediğim şarkı radyoda çalarsa kaçırmayayım" diyerek saatlerce başında beklediğim günlerin üzerinden. Şimdiki gibi indireyim, bıkana kadar dinleyeyim lüksü yoktu tabi. İnternetin büyüyüp, dünyanın küçüldüğünü görmek, başlarda hayret weriyordu -ki bu hayret zamanla yerini korkuya bırakmıştır-. Şimdilerde ise hayal kırıklığı...
Tam bu anda bir "word verification" yapmak istiyorum yorum yazma lütfunda bulunacak arkadaşlara; adsl harfleriyle başlarsak yoruma (ya da bitirirsek), istatistiğini tutabiliriz aklımdaki tezin. Dewam edelim kaldığımız yerden:
"Madem öyle, kullanma o zaman" denilebilir tabii. Ama teknolojiye tamamen sırt çewirmek de akıllıca gelmiyor. Yani hem İstiklal'i, hem Karanfil'i sewiyorum ama ara sıra da olsa köyüme gitmek istiyorum. Marketten değil, kümesten almak istiyorum yumurtayı. Dutu ağacından, domatesi yatağından almak istiyorum. Yatmak istiyorum derenin kenarındaki cewiz ağacının gölgesinde. Yalnız ağaç. Yalnız ben. Dingin, sakin...
Tabii ki artıları eksileri tartışılabilir bir konu. Sonuç olarak kesin bir hükme warmak da olanaksız. "Hadi gel köyümüze geri dönelim" durumu değil yani. Şöyle bir geri çekilip, ikisinin de warlığının farkına warmak heralde.
Ya da bunun gibi bişey işte...